' Her daim düşleri peşinde koşan sabırsızlık zamanının güzel çocuklarına...' - Esra Şahin
Posted by ugur Gönüllülerden, Haber, manşet 06:16
' Her daim düşleri peşinde koşan
sabırsızlık zamanının güzel çocuklarına...'
Wan'ı nasıl bulacağım konusunda herhangi bir önyargıya kapılmamıştım ulaşma aşamasındayken, aynı kalmadığı kesindi. Yeni bir Wan'ı gökyüzündeyken oluşturmaya başladım zihnimde; beyaz ve tenhaydı.
Halkevi Çocuk Evi’nin çadırları oldukça donanımlıydı; ısınma problemi yaşamıyorduk, elektrikler kesilmedikçe... Gündüz oyun çadırları kalın çorabının üzerine patik giyen beni bile üşütürken, ayakları çıplak çocukları çorapsızlık alıkoymuyordu Çocuk Evi’ne gelmelerine, belli ki oyundu onları ısıtan.
Didem öğretmenleriyle 'barış çiçeği' yapacaklarken 'sevgi çiçeği'ne dönüştü etkinlik. Biz sevdikçe onlar bize bağlandılar, Çiçek sadakatimiz gibiydi çadırın duvarında asılı. Bir de Metin Lokumcu bahçemiz vardı, çocukların kendi elleriyle renklendirdikleri. Biliyorlarlardı Metin öğretmenin hikâyesini ve saygı duyuyorlardı.
Hikaye de yazdık birlikte. Kahramanlarımız; Gudubettin ve Kezban kuyuya hiç düşmediler, yardımsever insanlar onları her seferinde kurtarıyordu öykümüzde.
Öyküden hayallerimize daldık. Hacer doktor olmak, çabuk büyümek, çok güzel olmak, ailesinden ve bizden hiç ayrılmamayı hayal ediyordu. Diyar'ın küçük kardeşi, kız arkadaşını alıp Çanakkale'ye yerleşmek istiyordu. 6 yaşındaki Buket'in de bir hayali vardı; biriktirdiği 9tl ile yeni, güzel, kocaman bir ev yapmaktı. Bazen sözlere, bazen kâğıtlara, bazen de renklere döktük hayallerimizi. Her yansıtış biçiminin tek ortak noktası ses idi. 'Dur', 'yapma' ya şartlanmış çocuklarımıza tanıdığımız küçük bir özgürlük anında sesler birbirine karışmaya başlıyordu. Her daim dinlemekten yorulmuş çocukluklarını konuşturuyorlardı, bu defa kimseyi dinlemeden. Bu enerjiyi daha yüksek, ritimli seslere dönüştürmeye çalıştık. Beat boxçımız sanatını icra ederken biz de dans ettik. Yunus'un sesi öyle güzeldi ki eşlik etmeye kıyamadık, ilk defa susarak ritmi tuttuk. Derken Ferhat ile ünlenen 'Annem' parçasından küçük, komedi türü bir ahenkle koro oluşturduk. Koro şefiydim ve koristlerim de iyi birer takipçiydiler, verdiğim yönlendirmeler ile alnımızın akıyla başardık bu işi.
Depremden konuşmuyorlardı. Alışmamış, öğrenmişlerdi depremi. Hepsi zararlı çıkmıştı bu sarsıntılardan. Sarsılmıştı çocuklukları fakat çoğu için macera olmuştu, travmanın hasarlarından biriydi ve hasar görmeye devam ediyorlardı. Çünkü unutulmuşlardı ve onları en çok hatırlayanlardan biri olan bizler azdık ve onlara yetmiyorduk. İşte bu yüzden Wan Çocuk Evine gönül verecek daha fazla gönüllü arkadaşlara ihtiyacı var çocuklarımızın. Bekletmeyelim.
En çok gözlemlediklerim ne idi?
Kardı, soğuktu, çadırdı, yemek bir yok bir vardı, yemeğe değil şefkate açtı, en çok öğretilen şiddetti, yanlış anlaşılmasın masum bir şiddetti. Birbirlerini sevmeleri şiddetliydi, merhametleri vardı, yardımseverlerdi, çocuklar aralarındaki sorunu kendileri çözmek yerine şikayet etmeye eğilimliydiler. Okulları çatlaklarla yarılmştı. Çoğunun kendi seçimiydi eğitim uğruna risk almamak. Haklıydılar, hakları vardı, bilmiyorlardı ve gülüyorlardı.
Esra Şahin/Gönüllü
sabırsızlık zamanının güzel çocuklarına...'
Wan'ı nasıl bulacağım konusunda herhangi bir önyargıya kapılmamıştım ulaşma aşamasındayken, aynı kalmadığı kesindi. Yeni bir Wan'ı gökyüzündeyken oluşturmaya başladım zihnimde; beyaz ve tenhaydı.
Halkevi Çocuk Evi’nin çadırları oldukça donanımlıydı; ısınma problemi yaşamıyorduk, elektrikler kesilmedikçe... Gündüz oyun çadırları kalın çorabının üzerine patik giyen beni bile üşütürken, ayakları çıplak çocukları çorapsızlık alıkoymuyordu Çocuk Evi’ne gelmelerine, belli ki oyundu onları ısıtan.
Didem öğretmenleriyle 'barış çiçeği' yapacaklarken 'sevgi çiçeği'ne dönüştü etkinlik. Biz sevdikçe onlar bize bağlandılar, Çiçek sadakatimiz gibiydi çadırın duvarında asılı. Bir de Metin Lokumcu bahçemiz vardı, çocukların kendi elleriyle renklendirdikleri. Biliyorlarlardı Metin öğretmenin hikâyesini ve saygı duyuyorlardı.
Hikaye de yazdık birlikte. Kahramanlarımız; Gudubettin ve Kezban kuyuya hiç düşmediler, yardımsever insanlar onları her seferinde kurtarıyordu öykümüzde.
Öyküden hayallerimize daldık. Hacer doktor olmak, çabuk büyümek, çok güzel olmak, ailesinden ve bizden hiç ayrılmamayı hayal ediyordu. Diyar'ın küçük kardeşi, kız arkadaşını alıp Çanakkale'ye yerleşmek istiyordu. 6 yaşındaki Buket'in de bir hayali vardı; biriktirdiği 9tl ile yeni, güzel, kocaman bir ev yapmaktı. Bazen sözlere, bazen kâğıtlara, bazen de renklere döktük hayallerimizi. Her yansıtış biçiminin tek ortak noktası ses idi. 'Dur', 'yapma' ya şartlanmış çocuklarımıza tanıdığımız küçük bir özgürlük anında sesler birbirine karışmaya başlıyordu. Her daim dinlemekten yorulmuş çocukluklarını konuşturuyorlardı, bu defa kimseyi dinlemeden. Bu enerjiyi daha yüksek, ritimli seslere dönüştürmeye çalıştık. Beat boxçımız sanatını icra ederken biz de dans ettik. Yunus'un sesi öyle güzeldi ki eşlik etmeye kıyamadık, ilk defa susarak ritmi tuttuk. Derken Ferhat ile ünlenen 'Annem' parçasından küçük, komedi türü bir ahenkle koro oluşturduk. Koro şefiydim ve koristlerim de iyi birer takipçiydiler, verdiğim yönlendirmeler ile alnımızın akıyla başardık bu işi.
Depremden konuşmuyorlardı. Alışmamış, öğrenmişlerdi depremi. Hepsi zararlı çıkmıştı bu sarsıntılardan. Sarsılmıştı çocuklukları fakat çoğu için macera olmuştu, travmanın hasarlarından biriydi ve hasar görmeye devam ediyorlardı. Çünkü unutulmuşlardı ve onları en çok hatırlayanlardan biri olan bizler azdık ve onlara yetmiyorduk. İşte bu yüzden Wan Çocuk Evine gönül verecek daha fazla gönüllü arkadaşlara ihtiyacı var çocuklarımızın. Bekletmeyelim.
En çok gözlemlediklerim ne idi?
Kardı, soğuktu, çadırdı, yemek bir yok bir vardı, yemeğe değil şefkate açtı, en çok öğretilen şiddetti, yanlış anlaşılmasın masum bir şiddetti. Birbirlerini sevmeleri şiddetliydi, merhametleri vardı, yardımseverlerdi, çocuklar aralarındaki sorunu kendileri çözmek yerine şikayet etmeye eğilimliydiler. Okulları çatlaklarla yarılmştı. Çoğunun kendi seçimiydi eğitim uğruna risk almamak. Haklıydılar, hakları vardı, bilmiyorlardı ve gülüyorlardı.
Esra Şahin/Gönüllü